Neye Baktım Neyi Gördüm? (Pazartesi Yazıları 5: Sanat ve İşaret)
Blogda konuk yazar işini sevdim :) "Kitapsız" öykücü söyleşilerimden birisinin konuğu Mesut Barış Övün idi. Bu hafta kendisinin bir denemesini paylaşıyorum. Geçmiş zaman söyleşimiz burada, blogu ise burada. Kendisine çok teşekkür ediyorum.
"Bana anlamlı bir iz gösterin, onu takip edeyim." Bu, Enis Batur’un okurken işaretlemediğim için şimdi hangi kitabında
olduğunu bilemediğim / bulamadığım bir cümlesi, yaklaşık olarak. Siz de kabul
edersiniz, bugün bizi -daha ziyade şehirde yaşayanları- çevreleyen dünya sıkılmak fiilini sözlüklerden silecek kadar
çok şey sunuyor önümüze. Önceki nesillere kıyasladığımızda, bir seçenek
bombardımanı altındayız. Gene de boşluğa düşmenin, sıradanlaşmanın iyiden iyiye
kolay olduğu bu ahir zamanlarda takip etmeye değer bir "anlam izi" çıkarsa
karşımıza, şanslıyız.
Nuri Bilge Ceylan’ın 1997 senesinde yapılmış bir röportajını okudum geçenlerde. "Anlam" meselesi üzerine çok kafa yorduğunu anladığımız yönetmen, gençlik yıllarında okuduğu bir kitaptan etkilenmiş ve Nepal’e kadar gitmiş. Birkaç ayını oralarda geçirmiş. Ceylan’ın ürettiği sanata, yaptığı filmlere soğuk bakanlar bu hissiyatlarını onun Himalayar’da, kar üstüne 400 kilometre yürümüş olmasına bağlayabilirler; ama -siz de kabul edersiniz- "sanatçının anlamı arayan adam olarak portresi" için elle tutulur bir örnek bu. Ceylan’ın adım adım, sakinlikle ördüğü kariyerinde sinemamıza -şimdiden- bir iz bırakmasının gençlik yıllarında başlayan ve hep devam eden bu anlam arayışının ciddi bir katkısı olduğu kesin. Sanatın iki dalı, fotoğraf ve sinema Nuri Bilge Ceylan’ın anlamı arama ve iletme çabasında başat aktör olmuşlar.
Tabii, herkes gidip
Himalayalar’da yürüyecek diye bir şey yok! Aradığımız, yanı başımızda da
olabilir. Peki, nasıl bileceğiz, gerçekte biz kimiz? Bizi gerçekten bir yere
götürmeyi vaat ediyor mu yüreğimiz? İşte sanatsal yaratıcılık çoğu durumda bu
soruyu anlamlı bir biçimde çözer;
içimizi ve zihnimizi açar. Mesela, adam Anadolu’da bir ilçede mobilya kaplama işi yapıyor,
bir gün kalkıyor, televizyondaki yetenek yarışmasına katılıyor, çıkıyor sahneye
ve milyonların önünde şarkısını söylüyor.
Bir ses sanatçısı oluyor, birkaç dakikalığına da olsa. Hayatının en
anlamlı, içini en çok dolduran işi belki.
Kişinin kendi anlam izini bulduğunda onun peşinden
gitmesi, kaçınılmaz; sorun, çoğu zaman, bu ize hiç rastlayamamak veya bir
yerden sonra o izi kaybetmek. Sonuç, doldurulması kolay olmayan bir
boşluk. Bir öncekiyle aynı olan gün, hep zarar hanesine, ne kadar
farkındayız? Sanat, gündelik hayatımızda
yer bulan çeşitli formlarıyla -fotoğraf,
resim, edebiyat, sinema, müzik- çoğu zaman bu boşluğu dolduracak bir toplam
sunar ve yolumuzun üstüne bizi yönlendiren işaretler
koyar. Bir fotoğraf karesi, bir kısa öykü görünenden /
anlatılandan daha fazlasını içerir, eğer görmeyi başarabilirsek. Kısacası sanat
bize hayatın sırrını fısıldamaz belki ama takip edeceğimiz anlamlı bir iz
gösterebilir.
Şarkıdaki gibi aynı, çözmek
için anlamak yeterli değildir*, tamam, ama ilk adım -herhalde siz de kabul
edersiniz- en önemli adımdır.
Sanatın çeşitli dalları,
insanoğlu için fener ışıkları.
Mesut Barış Övün
*Bülent Ortaçgil, Sensiz Olmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkür ederiz. Yazar tarafından yorumunuz onaylandıktan sonra yayımlanacaktır.
Thank you for your comment. It will be published upon approval by the author.