Orhan Pamuk - Masumiyet Müzesi: "Roman, Müze ve Katalog Üçlemesi"

     
     (Fotoğraf buradan alınmıştır.)
2006 yılında Edebiyat alanında Nobel Ödülü'ne layık görülen Orhan Pamuk'un ödülü aldıktan sonra yayımlanan ilk romanı Masumiyet Müzesi, dünya edebiyatında en çok konuşulan romanlardan birisi oldu ve 28 Nisan 2012 tarihinde açılan müze ile konuşulmaya devam ediyor. Ayrıca müzenin açılmasından onbeş gün sonra aşağıdaki katalog yayımlandı ve konu ile ilgili heyecan duyanlara bir "şey" daha armağan edilmiş oldu.

Algodón: İlk baskısı 2008 yılında yayımlanan kitabı maalesef henüz okuyabildim. Kitap ile ilgili heyecanımı perçinleyen, tamamen kişisel bir mesele. Orhan Pamuk'u basından tanıdığım kadarıyla ve sadece başka iki kitabına üniversitede okurken tesadüf etmiş birisi olarak, hakkında bazı önyargılara sahip bir okuruydum. Ön yargılarımın kırılmaya başlaması, kendisinin Saf ve Düşünceli Romancı isimli kitabı ile başladı. Kitap, yazarın Nobel ödülüne layık görüldükten sonra verdiği Norton konuşmalarından derlenmiş. Bu konuşmalarda Orhan Pamuk, roman yazarlığı hakkında ayrıntılı değerlendirmelerine yer veriyor. Yazma teknikleri ile ilgilenenler için samimi açıklamalarda bulunması beni çok etkilemişti. Ardından müze fikrini duyduğum Masumiyet Müzesi isimli kitabı sadece bu düşüncesi ile bile beni kendine çekti. Bir yandan kitabı okumak istiyordum, bir yandan da yazara karşı önyargılarım beni engellemeye çalışıyordu. Sonunda kazanan okuma isteğim oldu. Kitap, ilk sayfadan itibaren, önyargılarımdan arınmamı sağladı, Saf ve Düşünceli Romancı'da kendisini son derece samimi bir biçimde okumaya ve yazmaya adayan bu insan beni yanıltmamıştı ve kendimi kitaba kaptırdım.

Aşağıdaki görüntülerde yazar 2009 yılında New York'ta bir okuma akşamına davet edildiğinde, romanının temel olarak Kemal Basmacı ve Füsun Keskin arasındaki aşk hikâyesi olduğunu ifade ediyor ve protogonist Kemal gözünden İstanbul'un 1975 ve 1984 yılları arasındaki cemiyet, aile ve kişisellik değerlerinin bir değerlendirmesi olarak nitelendiriyor:
(Video youtube aracılığıyla)

Algodón: Yazarın Saf ve Düşünceli Romancı isimli kitabındaki düşüncelerle ilişkin olarak, sonunu merak ettiğin ve sonunu merak ederek okuduğumu zannettiğim romanın aslında ilk cümlesi ile son cümlesi arasında geçen macerada, en çok "romanın merkezi" sorusu aklıma geldi, bu açıdan düşünceli okuyucu kategorisine daha yakın olduğumu tahmin ediyorum. Bir yandan da bir ara romanın konusu benim için o kadar Doğu-Batı romanı tarzına yaklaşmıştı ki, merkezin nerede olduğunu şaşırdım durdum. Bazen ise tamamen saf okuyucu oldum. Yazarın Saf ve Düşünceli Romancı'da yapmak istediklerinin bu romanında da son derece başarılı bir uygulaması olduğunu söylemek zor değil.
Romanın konusu elbette aşk, fakat Kemal'inki gibi bir aşk başkalarınca saplantı olarak da nitelendirilebilir ancak romanda bu aşkı aşağılamaya veya yüceltmeye yönelik bir durum yok. Bunun üzerine daha fazla düşünülebilir. Masumiyet ve aşk...

Müzenin oluşturulması fikri, onbeş yıl boyunca roman ile beraber devam eden bir fikir. Bunu, romanın kimi yerlerinde müzegezere yapılan atıflardan anlıyoruz. Sonrasında da yazar, müzenin kataloğunu hazırlıyor ve müzenin açılmasından onbeş gün sonra da bu katalog yayımlanıyor. Katalog, yazara göre, müzeyi açıklamıyor, romanın müzeye nasıl dönüştüğünü anlatıyor.
                                                              (Fotoğraf buradan alınmıştır.)
Müzenin önemi, Türkiye'nin ilk edebi müzesi olması. Yazar aynı zamanda müzenin küratörü. Romanın 8. baskısının 554. sayfasında Kemal, sevdiği müzeleri anlatırken şöyle diyor:
"Los Angeles'taki Jura Çağı Teknoloji Müzesi'ndeyken, bazı özel müzelerde hissettiğim ürpertici duyguyu, bütün insanlığın bir başka zamanda yaşarken benim bir başka zamanda takılıp kaldığım duygusunu hatırlardım."

Müzeler Orhan Pamuk için önemli. Batı hayatında maneviyat ile ilişkilendirilen ve bazı batılı ailelerin genellikle pazar günleri ailecek müze gezdiği anlayışta müzelerin bireyselleşebildiğini, fakat Türkiye'de bunun böyle olmadığını biliyoruz. Değişme ihtimâli var mı sizce?
Müzeye giriş, eğer yanınızda kitabınız varsa ücretsiz. Kitabınıza müzenin logosu olan kelebek şeklindeki damga vuruluyor ve tek girişlik ücretsiz hakkınızı kazanmış oluyorsunuz:
(Fotoğraf buradan alınmıştır.)
(Fotoğraf buradan alınmıştır.)
Kitabın 83 bölümü müzede de aynı ayrımlarla şekillendirilmiş. Genellikle vitrin içinde o bölüme ait bir hikâye bizi karşılıyor. Vitrin yerleştirilmeyen müzenin giriş katında sağ tarafınızdaki duvarda Füsun'un yarım bıraktığı 4 bin 213 adet sigara izmariti var. Altında Kemal'in el yazısı. Sonrasında merdivenlerle ilk kata ulaşıyorsunuz. İlk katta kitabın her bölümüne ilişkin bir vitrin sizi karşılıyor, vitrinlerin içi özenle hazırlanmış, bazılarına yaklaşınca bazı sesler de görüntülere eşlik ediyor. Ancak bazı vitrinler bordo perdeler ile örtülü. Gelecekte müzeyi tekrar ziyaret etmek için güzel bir sebep olabilir.  İlk olarak Füsun'un kelebek şeklindeki tek küpesi beyaz bir perdenin üzerinden karşımıza çıkıyor. Kelebeğin Aristo'nun zaman kavramı ve ayrıca merdivenlerle ikinci kata çıkmadan önce bir tanesi Türkçe olmak üzere kitabın tercümelerinin hazır bulunduğunu görüyoruz. Yanında oturacak yer olması da bir tesadüf mü?

Algodón: Müzede beni en çok etkileyen çatı katı oldu. Merdivenlerden sonra çatı katına ulaştığınızda: 
a) Sol tarafta kitabın çeşitli dillere tercüme edilen baskıları ve yan tarafında Orhan Pamuk'un kaleminden romanın ilk taslakları (bu taslaklardan yazarın romanı bilgisayara değil, defterlere yazdığını ve sonradan başka birisi tarafından bunların daktilo edildiğini öğreniyoruz!) ve ayrıca müze vitrinlerinin de ilk taslaklarını görüyoruz.
b) Sağ tarafta ise en çok etkilendiğim kısım, bir okur olarak (Orhan Pamuk'a göre saf okuyucu mu düşünceli okuyucu mu bunu yapar?) romanın ne kadarının gerçekçi ne kadarının kurmaca olduğunu düşünmek ve bir an kendini kaybetmek...
Son olarak yatağın karşısına romanın son cümlesi yazılmış ve ardından romanı okumuş olan müzegezeri şaşırtan bir cümle: "Kemal Basmacı ölmeden önce 2000-2007 yılları arasında burada yaşamıştır."
Müzenin mimarisi de etkiletiyici, en üst kattan baktığımızda alt katları görebilmek ve en alt kısımdaki şekil ile bu durumun özdeşleşmesi: Yeniden zaman kavramını sorgulayış...

Orhan Pamuk'un  "düşünceli roman okuyucusu"nun düşüneceği üzere, yazarın kurmacasının nerede başlayıp nerede bitmiş olabileceği akla geliyor. Romanın en can alıcı sorusu belki de bu ve yazar da bunun sorulmasının yazarın başarısından kaynaklandığını, çünkü yapmak istediğinin bu olduğunu ifade ediyor. Bu şekilde düşünmemizin sebebi ise evin sahibinin Kemal Basmacı isimli bir kişi olup olmadığı, bu olayların birçoğunun gerçekten yaşanıp yaşanmadığı ve şu anda Çukurcuma'da müzeye dönüştürülen evde Kemal'in ölmeden önce Orhan Pamuk'a hayatını anlatıp anlatmadığı; hatta bazı kısımları evin çatı katında, Kemal yatağa uzanmış; Orhan Pamuk ise müzede yatağın yanında sergilenen sandalyedeyken anlatmış olup olamayacağını düşünüyoruz.

Algodón: Sonuç olarak roman, müze ve katalog, tüm dünyada edebiyat severler arasında beğenilmeye ve tartışılmaya değer bir eserler üçlemesi. Kitaba ve müzeye adını veren masumiyetin nerede olduğunu sorgulayan bazı blog yazılarının aksine, yazarın verdiği ismin son derece yerinde bir isim olduğu kanısındayım. Eşyaların/şeylerin masumiyeti ve bunların zaman kavramı içinde aldığı yeni anlamlar... 

Masumiyet Müzesi'ni Orhan Pamuk'tan dinlemek isterseniz:
                                       
                                                                                        (Video youtube aracılığıyla)
UYARI
Romanı okuyacakların, romandan önce "Şeylerin Masumiyeti" isimli kataloğu okumamalarını öneririm. Kitabının sonunu öğrenmek hoş olmuyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederiz. Yazar tarafından yorumunuz onaylandıktan sonra yayımlanacaktır.

Thank you for your comment. It will be published upon approval by the author.