Neye Baktım Neyi Gördüm? (Pazartesi Yazıları 2)
Şiir, hayat mı? Gümüşlük Akademisi, Che Guevera, Füruğ Ferruhzâd ve Onur Behramoğlu...
"Neden Pazartesi sendromu yaşıyorum? Seçme şansı verselerdi şu anda yapmakta olduğum işi yapar mıydım?" diye zaman zaman düşündüğünüz oluyor mu? İşte şiiri düşünmek böyle soruları kendimize sormak gibi bir şey. Çevremdeki çoğu arkadaşım, "şiir okuyan mı kaldı?" derler ben şiir deyince. Onlar için değil, onları şiirden soğutan şairlere, onların orta okul edebiyat öğretmenlerine ve tabii devletin müfredat sistemine üzülürüm. Bir şans verseler, belki de şiir tahmin ettikleri gibi bir şey değil...
Geçen hafta, Gümüşlük Akademisi'nin Arnavutköy şubesinde "Şiirin Müziği" isimli atölyemizin son günüydü. Atölyemizin anlatıcısı şair Onur Behramoğlu, iyi niyeti yüzünden okunan nadir insanlardan biri. Onur ile dört haftalık kısa bir sürede İspanyolca yazan şairler, Fransız şairler, Yunan şairler, İranlı şairler ve son olarak Türk şairler üzerinden şiire ilişkin birçok şey öğrendik. Slaytlar, fotoğraflar, videolar ve şarkılar ile bezediği anlatımı, hiç şiir sevmeyen birisine bile şiiri sevdirebilir. Kış döneminde atölyeyi yeni programı ile yakalayabilen olursa şanslı, benden söylemesi. Hem Che Guevera katledildiğinde çantasından hangi dört şairin kitabı çıkmıştı, bilen var mı?*
Bir yandan şiir bir yandan hayat. Nasıl yaşıyorsunuz? Her gün üzerinden geçtiğiniz Boğaz Köprüsü'ne kafanızı bir kez bile çevirmeden işe yetişme telaşıyla mı? Yoksa bir yürüyüşe çıkıp yapraklara ve çiçeklere bakabildiğiniz an'larla mı geçiyor günleriniz? Şiir bunları düşünmek gibi bir şey. Benim için ise şiir bir şarkı sözü haline geliyor bazen. Nota bilgimin zayıflığından notalara dökemediğim bir şarkı melodisi buldum mesela geçen gün:
"benden kaçışın niye?
niye bu acele?
nereye sığınacaksın
bu karanlık gecede?"
Füruğ Ferruhzâd'ın yukarıdaki satrıları Can Yayınları'ndan çıkan "Yeryüzü Ayetleri" isimli kitabındaki Karanlık isimli şiirinden. 1935'te Tahran'da doğan şair sadece hayat hikâyesiyle bile baş kaldıran ruhu olduğunu anlamamızı sağlıyor. Sanki şair olmak onun için bir sebep değil bir sonuç olmuş. On altı yaşında evlenmiş fakat ülkesinin koşullarına göre aykırı sayılabilecek bir kararla kocasından boşanmış ve çocuğu kendisine gösterilmemiş. Sonrasında sadece şiir ile değil, sinema ve tiyatroyla da ilgilenmiş. Onur Behramoğlu'ndan öğrendiğimiz üzere, Che Guevera ile Füruğ Ferruhzâd'ın şair olmalarından başka diğer bir ortak özelliği ikisinin de cüzzamlılara gösterdiği büyük ilgi; o dönemde herkes korkup cüzzamlılardan uzaklaşırken onların cüzzamlıların yaralarına dokunması...
Onur Behramoğlu ile tanıştığım o sahaf günü benim için uğurlu günlerden. Şairliğini "Asit ya da İksir"den bildiğim Onur'un dizeleri ile bitireyim: ('öğleden sonra ilk dakika' isimli şiirinden)
"bir kenara bırak kendini
yıldız kaymalarını izle
sessizce ağla ve unut
yırtılan sayfaları
yağmur fısıltılarla konuşuyor
uyuyabilirsin artık
yastığın sırılsıklam
dalga seslerinden... dalga seslerinden..."
Ne güzelmiş. Şiir sevsek, hepimiz, daha fazla sevsek, daha az kötülük olur sanki. Öyle gelir bana. Şiir keşke her yerde daha fazla olsa, metroda, tirende, otobüste.
YanıtlaSilChe'nin çantasından Nutuk çıktığını zırvalıyordu bir aralar, birileri :)
Bu arada, adaşımı da merak ettim, en kısa zamanda..
Eline sağlık Melisa, Pazartesiler daha kolay bu yazılarla..
Bir Füruğ da benden, izninle: http://parsomen13.blogspot.com.tr/2013/03/kurma-bebek.html
YanıtlaSilPaylaştığın için teşekkürler, hemen okuyorum.
YanıtlaSilSenin bu yorumların beni nasıl mutlu ediyor anlatamam. Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için.
Evet şiir seven insandan kötülük gelir mi...
Boşuna blog kardeşi olmadık :) Sen daha çok yaz, biz de okuyalım, sevgi ve dostlukla..
SilHaklısın ve çok incesin :) görüşmek dileğiyle
Silyeni bir atölye soktun kafama, haydi hayırlısı. merak ediyordum neler yaptınız diye, teşekkürler.
YanıtlaSilFüsun merhaba tavsiye ederim hakikaten çok güzel geçti.
YanıtlaSil