RÖPORTAJ: Oyuncu Berkay Ateş ve Tiyatro "D22"


Tiyatro dünyasının genç yeteneklerinden, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü mezunu Berkay Ateş ile tiyatro okumaya karar verdiği dönem ve kurucularından birisi olduğu yeni tiyatro topluluğu “D22” hakkında konuştuk.

Aslında tamamen farklı bir mesleğe yönelmişken, radikal olarak nitelendirilebilecek bir kararla tiyatro okumaya başladın. Bize bu karar değişikliğinden biraz bahsedebilir misin? 

Ben de tahmin etmiyordum karar değiştireceğimi. Süreç şöyle gelişti, matematikle aram iyi olduğundan liseyi bitirdikten sonra üniversitede istatistik bölümüne girdim. Ancak üniversiteye başladığım ilk yıl, üniversitenin tiyatro kulübüne katılınca her şey bir yıl bitmeden değişti. Fakat konservatuvara girme kararım öyle kolay olmadı. Bana tiyatro kulübü yetmemeye başlayınca önce TOBAV’ın kursuna katıldım, daha sonra da Dot’un BÖCEK isimli oyununda asistanlık yaptım ve ardından Semaver Kumpanya’da eğitim almaya başladım. Oyunlar yapmaya ve sürekli oynamaya başlamıştık ki, o dönemde Slovenya’da 3 haftalık tiyatro eğitimi kazandım. Asıl kararımı yurt dışında verdim. Türkiye’ye dönüp son gün kayıt yaptırdım ve bir tek Mimar Sinan Konservatuvar sınavına girdim ve sınavı kazandım. Dediğin gibi bu radikal kararı almak öyle kolay değil çünkü son sınıfta istatistik bölümünü bırakmam gerekiyordu. Ama şimdi fakülteyi bıraktığım için hiç pişman değilim. Çünkü tiyatro okumayı çok istiyordum ve o dönem içimden geleni tercih ettim. 

Karar değişikliğin sebebi ile çevrende seni desteklemeyenler oldu mu? Ailende veya yakınların arasında tiyatrocu var mıydı? 

Ailemde kimse tiyatrocu değil. Ancak özellikle annem ve ablam tiyatro ile ilgilenirler, küçüklüğümden beri hep oyun izlemeye gideriz. Bu süreçte aldığım karara destek verdiler. Hayatımda aldığım bütün kararlarda bana güvenip beni desteklediler zaten. Bu süreçte de böyle oldu. Tabii geleceğim için korkuları oldu. Ama bu korku bugün ülkemizde hangi mesleği seçerseniz seçin var maalesef. O yüzden zamanla alıştık bu değişikliğe. Fakat hala hobi olarak yapsaydın keşke diyenler çıkabiliyor. 

Böyle bir karar değişikliği sonrasında insan asıl istediği iş için çalışırken daha istekli ve daha heyecanlı olurmuş gibi geliyor? Senin için de böyle oldu mu? 

Kesinlikle, istasistik okurken çok az derse giderdim ama dört yılın sonunda konservatuvarda geçirdiğim zamana bakınca neredeyse dört yılımın tamamını bölümde geçirmiş gibi hissediyorum. Çünkü zaman geçtikçe tiyatroyu daha çok sevmeye başladım. Hele meslek oyunculuk olduğu için kendinizle uğraşmaya başladıkça bitmek bilmeyen ve vazgeçilmesi çok zor bir sürece girdiğinizi düşünüyorsunuz. En azından benim için böyle oldu. Bu yüzden hem çok heyecanlı hem de çok yorucu. Ama insanın sevdiği bir şey için emek verdiğinde yaşadığı mutluluk her şeyden güzel. 

Bildiğim kadarıyla, öğrenciyken aynı zamanda oyun yazıyordun. Oyununu sergileme ve yönetme imkanın da oldu. Bize ilk yazdığın oyun olan AVLU'nun konusundan ve oyunun sahnelenme aşamasına gelmesine dek yaşadıklarından bahseder misin? 

AVLU’dan önce 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için MEYDAN isimli bir oyun tasarlayıp yönetmiştim. Yazdım diyemiyorum çünkü sözlü metne değil daha çok performansa dayalıydı. Bu oyunu Mimar Sinan Konservatuvar'ın bahçesinde yaptık. Daha sonra öğrendik ki 35 yılda ilk defa okulun bahçesinde bir oyun sergilenmiş. MEYDAN’da Türkiye’nin genel sorunlarından bahsetmek istedik. Askerlik, kadın, baskılar ve benzeri konulardan. Ertesi yıl bu sefer bir metin yazdım ve yönettim. yine 27 Mart akşamı oynadık AVLU’yu. Oyun, 2011 yılında yaşanan olaylara çocukların gözünden bakmaktı benim için. Çünkü bu proje “Her olaya tanık olan bir çocuk olabilir.” diye düşünmemle doğmuştu. Ucube tartışması, Metin Lokumcu’nun ölümü, Van depremi, Uludere, gazetecilerin içeri alınması ve birkaç konu daha. Toplam 23 kişi oynadık, çok kalabalık bir seyirciye ulaştı oyun. Kısa bir sürede çıkmasından dolayı eksikleri çok vardı fakat bunun yanında güzel şeyler de duyduk. En azından, derdimizi her yıl 27 Mart’ta tiyatro ile dile getiriyor olduk. 


Yazmak sence insanın kendini yazmadan alıkoyamadığı bir durum mu; yoksa yazmak için “çalışmak” daha önemli bir faktör mü? Senin için bu süreç nasıl işliyor? 

İki yıldır oyun yazıyorum şu an bitirmek üzere olduğum bir oyun var. Yazmak ile ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim, birçok iyi oyun yazarına ya da diğer yazarlara haksızlık olur çünkü pek bildiğim bir alan değil. Sadece içimden gelip heyecanlandığım zaman bir şeyler yazıyorum. 

Tiyatro senin için en çok hangi diğer sanat dallarıyla ilişkili? Senin de ilgilendiğin diğer sanat dalları hangileri? 

Son zamanlarda tiyatro benim için daha çok sinema ile ilişkili. Sinematografik bir sahneleme ya da sinemanın nimetlerinin akıllıca kullanıldığını gördüğümde etkileniyorum. Ayrıca sanırım tiyatronun beni etkilediği diğer bir yön de sanatın bütün dallarıyla birebir temas ediyor olması. Tiyatro ile derinden ilgilenmek demek, müziğin her dalıyla, resimle, heykelle de ilgilenmek demekmiş gerçekten ve bu bitmek bilmeyecek bir bilgi ve ben bunun içinde olduğumdan şanslıyım sanırım. 

Şu sıralarda neler yapıyorsun? Projelerinden bahsedebilir misin? 

Bu yıl mezun oldum ve sınıf arkadaşlarım Emir Çubukçu ve Can Kulan ile bir tiyatro kuruyoruz. Tiyatromuzun ismi “D22”. 

Çok güzel bir haber. Ne demek “D22”? 

Seyirci koltukları D sırasının 21. koltuğunda bitiyor ve "D22" “ulaşamadığımız ilk insan” anlamına geliyor. Okuldan da hocamız Meltem Cumbul’un yönettiği ilk oyunumuzun ön hazırlıklarını tamamlamak üzereyiz. Şubat ayında seyirci ile buluşacak. Daha sonra da başka bir oyun ile bu seneyi kapatacağız. Mutluyuz ve heyecanlıyız. 

“D22” nerede, kuruluş süreci nasıl gelişti? Hazırlık süreci nasıl gidiyor? 

"D22" bu sezon Galata'da, Hamursuz Fırını'ında olacak. Konservatuvara girdiğim zamandan beri, konservatuvarı bitirdiğimde bir tiyatro kurmanın hayalini kuruyordum. Önemli olan bu sürecin kendiliğinden gelişmesiydi ve nitekim öyle de oldu. Özellikle son yıllarda daha fazla şekillendi. Bu süreçte MEYDAN ve AVLU'nun da etkisi oldu ama ondan önemlisi üçümüzün birbirine inanmasıydı. Bugün İstanbul'da bağımsız olarak tiyatro yapmak istiyoruz dediğinizde herkes size gülüyor ama kaybedecek bir şeyimiz yok. İsteğimiz ve enerjimiz var, bu yüzden batarsak da 25'imizde batalım ama istediğimiz hikayeleri anlatalım dedik. Tabii ki destek olan çok insan var. Başta ailelerimiz, sonra dostlarımız ve hocalarımız. Şimdilik zor ama heyecanlı bir süreç. Güzel olacak. 

Şubat ayında seyirci ile buluşacak ilk oyununuz hakkında biraz bilgi verebilir misin? 

Martin Sherman'ın yazdığı BENT* isimli oyunu oynayacağız. Türkiye'de ilk defa oynanacak olması bizim için önemli. Kısaca Nazi Almanyası'nda yaşanan cinsel kimlik sorunu, hayatta kalma mücadelesi ve faşizm üzerine etkileyici ve bir o kadar gerçek bir hikâye. 

[*Okuyucu'ya Not: Bent kelimesi, Nazi Almanyası'nda bazı Avrupa ülkelerinde homoseksüeller için kullanılan bir argo sözcük. (Kaynak: wikipedia)] 


İzleyici olarak kendini beğeniyor musun? Yoksa oyununu başkalarından daha çok eleştiriyor musun? 

Okulda birinci sınıfta okurken Bülent Emin Yarar hocamızdı ve birgün derste tirad oynadıktan sonra hocaya nasıldı parça diye sordum. Bülent Hoca da “Sen nasıl olduğunu biliyorsun.” dedi. Samimi mi yoksa değil mi biliyorsunuz aslında. O yüzden başkalarına kalmadan kendimi eleştiriyorum. 

Yerli veya yabancı televizyon dizilerinden takip ettiğin var mı? 

Bu aralar zaman bulabildiğim ölçüde Behzat Ç’yi takip etmeye çalışıyorum. 

Tiyatro türleri, tiyatro izleyicisinin zevkleri bir oyunu beğenip beğenmemek açısından etkili. Bu bakımdan hoşuna gitmeyen bir oyundan çıkan bir tiyatro izleyicisinin başka bir oyuna gitmeden önce büyük endişeleri olabiliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun? Senin bir tiyatro oyununu izlerken, oyunu beğenip beğenmemene sebep olan temel kriterleri bize anlatabilir misin? 

Türkiye de tiyatroyu sürekli takip eden, farklı farklı tiyatrolara giden seyirci sayısı çok düşük olduğu için kırk yılda bir gelen insanı da küstürmesek ne iyi olur diyorum. Maalesef böyle bir gerçeklik var. Ve ayrıca başka vahim bir durumda seyircinin tiyatroyu televizyonda yapılan işler gibi algılaması. Bu yüzden de geldiğinde aradığını bulamıyor. Benim oyunu beğenip beğenmemem ise oyundan oyuna değişiyor. Çünkü oyunu izlerken tek bir kritere bakamıyorum. Oyunculuk ve iyi metin gerçekten önemli benim için. Diğer kriterler daha ez etkiliyor oyunları değerlendirirken. 

Son dönemlerde izlediğin en iyi oyunlardan üç tanesi hangileri? 

Kumbaracı 50 - “Gerçek Hayattan Alınmıştır” 

Semaver Kumpanya - “Metot” 

Krek - “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” 

Bilinen belli başlı tiyatrolar dışında alternatif tiyatro oluşumlarından hangilerini özellikle takip etmemizi önerirsin, neden? 

Krek ve Kumbaracı 50 takip edilmeli bence. Yeni oyunları çıkıyor her iki ekibin de bir an evvel gidilmeli. İkinciKat, Sahne Hâl, Ray iyi ekipler bence. Ayrıca kendi tiyatromuz "D22" şimdiden not edilmeli.


En son, hangi… 

...oyunu izledin? Ray - Pencere 
...filmi izledin? Pelin Esmer - Gözetleme Kulesi 
...kitabı okudun? Sezgin Kaymaz - Geber Anne 
...albümü aldın/dinledin? Muse - The 2nd Law 
...konsere gittin? Gevende 
...sergiyi gezdin? Tahayyül ve Karşılaşmalar Arasında (Hamursuz Fırını’nda) 

İstanbul’da en çok gittiğin mekânlar? 

Ara Kafe, Avam, Samatya, Akın Balık ve Hayri Usta. 

*Bu yazı 4.12.2012 tarihinde burada yayınlanmıştır. theMagger'a ve Berkay Ateş'e teşekkürlerimle.
**Kapak fotoğrafı: Cihan Çakır
AVLU isimli oyundan fotoğraflar ve oyunun afişi: Yürek Akbar
Bent isimli kitabın fotoğrafı : http://www.goodreads.com/book/photo/617383.Bent
Son fotoğraf: Berkay Ateş’in kendi arşivinden.

Yorumlar