Kayıtlar

Masamdaki Mikrofon Podcast - 1 - Tek Kitaplı Öykücü: Özcan Ergüder"

Resim
Herkese merhaba 2019 Temmuz'unun sonunda twitter'dan podcast yapacağımı duyurmuş ve beklemediğim kadar destek almıştım. Ekipman hazırdı. Kayıt aldıktan sonra nasıl edit'lenir kısmı için araştırma yapmaya başlamıştım. Hatta bir gece, bir mühendis, bir ressam bir edebiyatçı ve ben bir araya gelerek benim ekipmanla bir deneme kaydı aldık. Güzel bir anı olarak kaldı o akşam bize...  Konularım birden fazla olacak şekilde kafamdaydı. Ancak podcast için ilk bölüm kaydına bir türlü başlayamıyordum. Bazı yaratıcı işlerde başıma gelen, "çok fazla bir şeyler yapma isteği" ile savaşmakta olan "aksi bir duygu" hakimdi damarlarımda. Erteledim. Araya hastalıklar ve bir doktora tezi savunması girdi. Hepsini şükrederek atlattıktan sonra, rahata erdim, şimdi ben ne yapacağım? derken hooop merhaba inziva süreci başladı.  İşte podcast'imin hikâyesi bu.  Teknik masada (editler ve mix) İzel kadar sabırlı bir insan herhalde arasam, bulamazdım. O da benim gibi b

Saklı Hazine: Ressam Güner Ener'in Öyküleri*

Resim
Nilüfer Ataç Canbayır** 1960’lı yıllar. Aydın bir Türk kadını Güner Ener. Çevirmen, öğretmen, yazar, Türkiye’nin ilk kadın kitap kapağı ressamı. Tüm mesleklerinin önüne geçen işi, ressamlığı. Adının ardına dağ gibi yığılı yetenekleriyle kendine has biri. Yaşadığı tüm zorluklara karşın (ilk kitabın başına gelen talihsizlikler, Yankı Yayınları’nda karşılaşılan psikolojik baskılar, Şişli’deki tek kişilik dairesinde geçim derdi) üreten bir sanatçı. Yazdığı öykünün başka bir yazar tarafından tüm politik detaylarından ayrıştırılarak yeniden ve başka bir hava içinde yazılmış halini görmek onu çok şaşırtır ve üzer. Uzun yıllar yozlaşmış ortamda hakkını aramanın boşa zaman kaybı olduğunu anlamış ve artık bu kirli ortamdan uzaklaşmak ister. Uzun bir dönem Kopenhag’da sanatına devam eder. Sonra bir grup üniversite öğrencisi ilk kitabı Eylül Yorgunu ’nu bir sahafta bulan arkadaşlarının ısrarıyla okur ve büyülenir. Bu etkileyici kitabın yazarıyla tanışmak isterler. O dönemde İstanbul’da b

EDEBİYAT ETKİNLİĞİ: Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy ile Diyaloglar - "Oyunbazlar ve Oyunbozanlar"

Resim
Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy , önceleri radyoda edebiyat sohbetleri yapan Can Yayınları 'nın değerli yazarlarından. Radyo sohbetlerinin sonrasında, yayınevinin diğer yazarı Yekta Kopan ile birlikte, unutulmaz Ubor Metenga etkinlikleri gerçekleştirmişlerdi. Ubor Metenga etkinliklerinin sona ermesinden sonra "Keşke yeni bir edebiyat etkinliği olsa" diye düşündüğümüz uzun bir dönemin sonrasında " Diyaloglar " ile karşımıza çıktılar. Geçtiğimiz sezonda ilk buluşması gerçekleşen etkinlik serisinin ikincisi 30.09.2013'te, Avrupa Pasajı'ndaki özel mekân Aynalıgeçit 'teydi. "Oyunbozanlar ve Oyunbazlar" başlığı altında nelerin konuşulabileceğini tahmin etmeye çalışarak beklemeye başladım. Edebiyatta yabancılaştırma, üst kurmaca tekniklerini ve deneysel edebiyat türlerini de içeren bir söyleşi gerçekleşti. Yaşam bir oyun mu? Söyleşi, Sheakspeare 'in insanlığın yedi çağını anlattığı en bilinen alıntılarından birisi ile başla

Öykü Yazarlarıyla Söyleşiler (8): Mevsim Yenice

Resim
“Hemen hemen anlatılacak her şey, söylenecek her söz, önceden birileri tarafından parsellendi. Bize farklı bakış açısıyla, başka bir dille anlatmak kaldı.” Edebiyat dergilerini takip edenlerin 2015 yılından beri öykülerine aşina olduğu Mevsim’in hem Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde iki yıl üstüste farklı öykü dosyaları dikkate değer bulundu, hem de AltKitap Öykü Ödüllerinde bir öyküsü (“Açık Artırma”) birinciliğe layık görüldü.  Henüz “kitapsız”ken kendisiyle buluşup, öykücülüğüne ilişkin bilgiler almak istedim. Seni ilk tanıdığımda 2015 yılında altKitap ödül töreninde birinci olmuştun. “Açık Artırma” isimli öykün, gerçekten harikulade bir fikirden yola çıkılarak yazılan bir öykü. Yazarlığının miladı olarak o günü belirlesek, önce geçmişe gidelim istiyorum. Bana göre yazma uğraşı, yazdığını yayımlatma kısmından çok bağımsız. Yaratım anlamında, insanın kendisiyle cebelleştiği bir süreç. Yazmaya başladığın o zamanlardan, ilk ödülünü alana dek geçen zamanı düşündüğünde,

Öykü Yazarlarıyla Söyleşiler (7): Ezgi Polat

Resim
Uzun süren bir aradan (neredeyse üç yıl!) sonra yeni bir "kitapsız" öykücü söyleşisi ile karşınızdayım. Ezgi Polat , kısa bir süre içerisinde Notos , Sözcükler  ve  Kitap-lık   gibi önemli edebiyat yayınlarında öyküleri yayımlanmış, çok çalışkan ve yetenekli bir yazar. İkinci öykü dosyası üzerinde çalışmakta olan Ezgi’nin bu kadar verimli çalışması ve gözlerindeki istek, “kitapsız” öykücülükten “kitaplı” öykücülüğe geçişinin uzun olmayacağının habercisi. Klasik bir soru ile başlayıp ısınalım. Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız? Aslında bilmiyorum. Bu içten gelen bir şey sanırım. Böyle sorulduğu zaman çok bulanık geliyor yanıt bana. 2013 yılının Ekim ayında bir roman yazmaya başladım. Hep aklımda taşıdığım, daha önce de yazmaya başladığım ancak bir talihsizlik sonucu bıraktığım bir işti. Ofiste masa altından kitap okumaya, öğlen araları yemek yemek yerine bir şeyler yazmaya, geceleri uyumamaya başlayınca; hayatımı yalnızca yazarak ve okuyarak geçirmek istedi

Neye Baktım Neyi Gördüm? Pazartesi Yazıları 7: Çocuk İnsan

1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüş Herman Hesse'nin Siddharta'sı Henry Miller'ın "Kutsal Kitap'tan kat kat üstün bir ilaç" olarak değerlendirdiği bir kitap*. Kitabın 1922 yılında yayımlandığı düşünüldüğünde, yayımlanmasından sonra geçen onca süreye rağmen kitabı okunur kılan nedir? Siddharta'nın yayımlandığı dönem Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllar. Öldürülmeden, delirmeden, intihar etmeden hayata tutunabilmeyi başarmış insanların ayakta durabilmesini sağlayabilen ne olmuş olabilir o dönemde? Yıllar sonra başka bir coğrafya sözde sebeplerle bir savaşa sürüklenmiş durumda ve savaşa karar verenler halk tarafından yeteri kadar oy alanlar değiller. Tüm tartışmaların üzerinde bir meşruiyet sorunu tepemizdeyken, elimizden yapacak bir şey geliyor mu? Nazi soykırımı sonrası yaşanan vahşeti üzerinden atamayan Zweig ailesi gibi intihar mı etmeli?  Siddharta, yazıldığı dönemde dinler üzeri bir evrensel değer üzerinden insanl

Neye Baktım Neyi Gördüm? (Pazartesi Yazıları 6: Gerçek ben)

Resim
Uzun bir aranın ardından Pazartesi notlarımla karşınızdayım. Nerede durur, nerede yürürüm ben de bilmiyorum. Ulaşmak değil, yol almak amaç... İyi haftalar. Gerçek ben Evimdeki kanepeye uzanmışken, "gerçek ben"im. Yoksa iş yerinde sohbet ederken mi? Yoksa gerçek, olmak istediğim "ben"e ulaşmaya çalışırken geçen süreç midir? Ucu açık bir süreç mi benim benliğim? Kendimi en keyifli hissettiğim zamanlardaki kendime güvenimle "gerçek ben"im? Sevdiğim bir şarkıyı büyük bir istekle söylerken? Yoksa aksine kendimi en çok sakladığım zaman mı? Ya heyecanlandığım zaman? Haftaya başlarken takım elbisenin altındaki adamların çocukluklarını düşündüm elimde kahve ile ofise doğru yürürken. Ya da o çok ciddi gözükmeye çalışan şişman kaşları çatık kadını evde pijamalarıyla. Gerçek hepsi mi? Anlamını yitiren her an mı gerçek? Kimlik ve hatta benlik sorularıyla dolu kitaplara elim gitti yine. 2015'in benim için en değerli keşfi, çok da bilinmey