Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2012'den son notlar: Kitaplar - Filmler - Oyunlar

Resim
Senenin son gününde, 2012 senesi boyunca okuduğum kitaplar, izlediğim filmler ve tiyatro oyunları arasından en sevdiklerimi not etmek istedim. Sevdiklerimi not ederken, seçimlerime nelerin veya kimlerin etkili olduğunu da eklemeye çalıştım.  Kitaplar Okuyacağım kitapları seçmem genelde zor olmaz. Evde yatağımın hemen yanında uzun bir kulem var, birkaç senedir okumak üzere aldığım fakat araya giren yeni kitaplar sebebi ile hiç bir senenin sonunda tamamını eritemediğim bir kule. Bu kulede zaman zaman sıranın arasından sıraya kaynak yapan kitaplar da olur. Bu kitaplar genellikle Radikal Kitap veya Cumhuriyet Kitap isimli gazete eklerinde yer verilen kitap tanıtım yazıları, bazı blog yazıları aracılığıyla veya edebiyat dünyasından değer verdiğim isimlerin önerileri ile okumaya değer bulduğum kitaplar olur. Bazı kitapları okumak için vaktimin gelmediğini düşünüp birkaç sayfa başlayıp bıraktığım olur. (Bu sene Jonathan Franzen - Özgürlük böyle bir örnekti. Kitabı sevdim, ama da

SİNEMA: Michael Haneke'den AŞK (AMOUR)

Resim
65. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüne layık görülen Haneke filmi “Amour” (Aşk) ülkemizde bugün vizyona giriyor. Yaşlılık, bağlılık, ölüm ve sevgi gibi temel temaların işlendiği film insanın içine işliyor. Almanya asıllı Avusturyalı yönetmen Michael Haneke' yi “ Das Weiße Band ” (Beyaz Bant), “ Funny Games ” (Tuhaf Oyunlar), “ La pianiste ” (Piyano Öğretmeni) ve “ Caché ” (Saklı) gibi filmlerinden hatırlıyoruz. Ülkemizde bugün (27 Aralık 2012) vizyona giren “Amour” (Aşk), 70 yaşındaki yönetmenin senaryosunu da yazdığı son filmi. Türkiye’de benim de aralarında bulunduğum şanslı Filmekimi 2012 seyircisi, filmi önceden izleme şansı bulmuştu. 65. Cannes Film Festivali' nde Altın Palmiye ile ödüllendirilen film, her ikisi de 80′li yaşlarında ve emekli piyano öğretmeni olan Georges ( Jean-Louis Trintignant ) ve Anne ( Emmanuelle Riva ) çiftini anlatıyor. Kızları ( Isabelle Huppert ) da kendileri gibi müzik ile ilgileniyor fakat şehir dışında yaşıyor. Anne b

Bir alıntı ve bir şarkı

Resim
Şule Gürbüz "Zamanın Farkında" isimli kitabında diyor ki: "Çok şaşarım şiir sevenlere, okuyup geçenlere, kitabı kapatıp yemek yiyenlere, o bakışla yaşayıp da ölmeyenlere. Şiir sevilmez ki, öyle duyulur, öyle bakılır, hastalanılır, zehirlenir, ölünür. Şiir sonunda öldürür." Okuduktan sonra çok etkilendiğim bu üç cümle aynı şeyleri bazı şarkılar için hissettirir. Mesela Yeni Türkü'nün Nilüfer isimli bir şarkısı var son albümünde. O şarkının sadece ilk dörtlüğü beni çeker: "Sevgin bana taşmadığında Kuru bir dala benzerim Gözlerin bana bakmadığında Kanadım kırıktır benim" Ya da Bülent Ortaçgil'in Bozburun isimli şarkısı beni dipsiz bir kuyuya çeker ve kuyunun dibinde yaşamaya mahkum eder: "Güneşi yolladık bütün renklerle Oyuncağıyız artık alışkanlıkların" Kurmaya çalıştığım cümleler, yazıp bozduğum kelimeler arasında emeklemeye başladığımdan beri daha çok okumaya çalışıyorum. Bazı okud

RÖPORTAJ: Oyuncu Berkay Ateş ve Tiyatro "D22"

Resim
Tiyatro dünyasının genç yeteneklerinden, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü mezunu Berkay Ateş ile tiyatro okumaya karar verdiği dönem ve kurucularından birisi olduğu yeni tiyatro topluluğu “D22” hakkında konuştuk. Aslında tamamen farklı bir mesleğe yönelmişken, radikal olarak nitelendirilebilecek bir kararla tiyatro okumaya başladın. Bize bu karar değişikliğinden biraz bahsedebilir misin?  Ben de tahmin etmiyordum karar değiştireceğimi. Süreç şöyle gelişti, matematikle aram iyi olduğundan liseyi bitirdikten sonra üniversitede istatistik bölümüne girdim. Ancak üniversiteye başladığım ilk yıl, üniversitenin tiyatro kulübüne katılınca her şey bir yıl bitmeden değişti. Fakat konservatuvara girme kararım öyle kolay olmadı. Bana tiyatro kulübü yetmemeye başlayınca önce TOBAV’ın kursuna katıldım, daha sonra da Dot ’un BÖCEK isimli oyununda asistanlık yaptım ve ardından Semaver Kumpanya ’da eğitim almaya başladım. Oyunlar yapmaya ve sürekli oynamaya baş

31. İstanbul Kitap Fuarı İzlenimlerim

Resim
Kitap fuarı, İstanbul’un merkezine çok uzak, geçtiğimiz yıllara kıyasla çok kalabalık, çocukluğumun kitap fuarından farklı. Yine de kitap fuarı atmosferini yaşamak güzel, iyi ki gitmişim. İstanbul Kitap Fuarı’na ilk gidişim ilkokul yıllarıma denk gelir. Babamın elimden tutup götürdüğü ve beraber bir sürü kitap aldığımız günler. Yazarlarla ve yayınevi çalışanlarıyla sohbet etmek fuarın en özel yanıydı. Seçtiğim kitaplara göre kitap önerileri almak, kitapların kapaklarını incelemek, ilk cümlelerini okumak çocuk kalbimi mutlu ederdi. O zamanlar kitap imza kuyrukları, yerlerde oturarak sıra beklenen dolmuş kuyruklarına benzemezdi. Kitap fuarına gelenler, fuar ne kadar kalabalık olursa olsun birbirini itmezdi. Fuar Tepebaşı’ndan Büyükçekmece’ye taşındı. İstanbul’un nüfusu o yıllardan bugüne dek fazlalaştı. İstanbul’da yaşadığını iddia eden ancak şehir merkezine toplu taşıma ile iki saatten kısa sürede varamayan insan toplulukları sırf vitrin bakar gibi kitaplara bakar mıydı? Pus

KİTAP: Sinan Sülün - Karahindiba

Resim
Bir ilk kitap olan Karahindiba’yı satır aralarında düşünerek okuyan okur, edebiyat dünyasına güçlü bir yazarın ayak bastığını çok geçmeden fark edecek. "Karahindiba", üç öyküden oluşuyor: Aralık, Mavi Pelikan ve kitaba adını veren Karahindiba. Her üç öyküde de farklı üsluplarla toplumsal dayatmaların sebep olduğu hayal kırıklıkları ve yalnızlıklar üzerinden yaşama tutunma veya tutunamama anlatılıyor. Yazar, mağlup olanlar merkezinde üç farklı dünya kurmuş. İlk öykü Aralık , Yusuf Atılgan’ın unutulmaz eseri Aylak Adam’dan bir alıntı ile başlıyor. İhanete uğramış, çaresiz, işsiz ve yalnız Rıfat, ağabeyi Arif ve annelerinin yanına dönerek onlarla yaşamaya başlıyor ve onun gözünden hayata bakma fırsatımız oluyor. “Bize her şeyi yanlış öğretmişler Kudret. Bu dünyanın dörtte biri kara, dörtte biri gözyaşıymış. İnsanlıktan ikmale kalmışız haberimiz yok.” (Aralık, s.37) “Demek ki ben mutsuzum. Tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor Gözlerim buzdan

YARIM KALMIŞ BİR HAYAT ve BU YARIM KALMIŞ HAYATIN EN ÖNEMLİ ESERLERİNDEN BİRİSİ: "YABANCI"

Resim
İkinci Dünya Savaşı sonrasında varoluşçu edebiyatçıların en önemlilerinden birisi olan Albert Camus’nün “Yabancı” isimli romanı, edebiyatın evrenselliğine ve zaman tanımazlığına güzel bir örnek. 1957 yılında edebiyat alanında Nobel Ödülü’ne layık görülen yazarın henüz herhangi bir kitabını okumadıysanız “Yabancı”, başlangıç için güzel bir roman. Cezayir doğumlu gazeteci, felsefeci ve yazar Albert Camus, 1957 yılında edebiyat alanında Nobel Ödülü’ne layık görüldükten iki sene sonra, 46 yaşında, bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. 20. yüzyılda edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden birisi olarak kabul edilen yazarın, romanlar ve deneme kitapları dışında yazmış olduğu uzun öyküler ve tiyatro oyunları da var. Felsefe alanında varoluşçu akımın etkisinde açıklanabilecek olan absürdizmin bir yansıması olan “Yabancı“, Fransa’da 1942 yılında, Türkiye’de ise Can Yayınları tarafından 1981 yılında yayımlanmış; her edebiyat severin bir dönem okumuş olduğu, insanı düşünmeye

Son takıntım: Jülide Özçelik'ten Zaman

Resim

Yazar Mahir Ünsal Eriş TRT 1 Radyo'ya konuk oldu

Resim
Dün yolda giderken, benim için bir yol klasiği hâline gelen twitter okumalarımdan birisinde Mahir Ünsal Eriş 'in TRT 1 radyosunda "Canlı Okumalar" isimli programa konuk olacağını okudum ve okuduğum anda radyo programının başlamasına tam iki dakika vardı. Tesadüfün şerefine hemen cep telefonumun radyosunu açtım ve mütevazı yazarımızın sesi kulaklarımdaydı. Sevdiğimiz bir yazarın yazılarını okumaktan başka, kendisini televizyonda izlediğimizde veya sesini duyduğumuzda hatta şanslıysak tanıştığımızda, bazen yazar hakkında kurduğumuz hayal yerini hayal kırıklığına bırakır; bazense tam tersi olur.  Mahir Ünsal Eriş'i dinlediğimde, okurken hayalini kurduğum "yazar insana" çok yakın bir ses tonu hissettim. Mütevazılığı ile beni haklı çıkarmasından aldığım keyif bir yana; samimiyeti de, "keşke arkadaşım olsaydı da sevdiğim kitapları onunla tartışabilseydim" dedirtti. Benim düşüncelerimi bir yana bırakırsak, yazarı sevenler ve radyo programını kaçıranl

Tiyatro Oyunu: Pandaların Hikâyesi

Resim
Oyun Atölyesi’nin 2012-2013 sezonu için hazırladığı tek perdelik yeni oyunu “Pandaların Hikâyesi”, izleyenlerine özenle hazırlanmış bir fantastik hikâye sunuyor. Moda‘nın en sevdiğim mekânlarından birisi tam on üç yıldır orada dimdik ayakta duran Oyun Atölyesi . Bildiğiniz gibi, Anadolu yakasında yer alan özel tiyatro salonlarının sayısı çok az. Oyun Atölyesi, kışın bile yararlanabildiğimiz bahçesi ve Antre Cafe' si ile Moda’nın demirbaşlarından birisi. Sadece tiyatro oyunu izlemek için değil, bazen sadece kahve içmek ve sohbet etmek için güzel bir buluşma noktası. Oyun Atölyesi’nde 2008 sezonundan beri devam eden Testosteron ’da gülmekten kırılmış, bir önceki sezon İstanbul’da ve Londra’da Sheakspeare’s Globe Tiyatrosu ’nda oynanan Antonius ve Kleopatra ’da hayran hayran hayallere dalmıştık derken bu güzel oyunlara yeni bir oyun daha eklendi: Pandaların Hikâyesi . Oyunun asıl adı, anlamını oyunun sonunda fark ettirecek olan, Frankfurt’ta Kız Arkadaşı Olan Bir Saksafonc

2012 Nobel Edebiyat Ödülü

Resim
Fotoğraf buradan alınmıştır. 2012 Nobel Edebiyat Ödülü 'nün sahibi bugün Türkiye saati ile saat 14:00'te İsveç 'te açıklandı. Ödüle layık görülen isim Çin 'in kısa öykü ve roman yazarı  Mo Yan oldu. Ödüle layık görülmesinin sebebi, eserlerinin "tarih, masal ve çağdaş olanı harmanlayan s anrısal/büyülü gerçekçiliği  barındırıyor olması" olarak değerlendirilmiş. Yazar bu yönü ile G. G. Marquez ile de karşılaştırılıyor. Mo Yan, aslında yazarın mahlası; asıl adı Guan Moye . Yazarın kitaplarından  Red Sorghum  1987 yılında,  Shifu You'll Do Anything for a Laugh  ise 2000 yılında yönetmen  Zhang Yimou  tarafından, 2003 yılında da öyküsü  Nuan ,  Hua Jianqi  tarafından beyazperdeye uyarlanmış. Türkiye'de pek değil, hatta hiç tanımadığımız yazarın Türkçe'ye çevrilmiş bir kitabı bulunmuyor. Mo Yan'ın kitapları bakalım hangi yayınevi aracılığıyla Türkçe'ye kazandırılacak? O zamana kadar İngilizce'ye çevrilmiş yayınlarına ulaşm

FİLM EKİMİ: Kim Ki-Duk'tan "PIETA/ACI"

Resim
Her sene olduğu gibi bu sene de Filmekimi’nde önemli filmler gösterilmeye devam ediyor. Bunlar arasında yer alan filmlerden birisi Güney Koreli yönetmen Kim Ki-duk’un "Acı" isimli filmi. 69. Venedik Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan bu filmde yönetmen, diğer filmlerinden farklı bir yaklaşımla, merhamet-intikam ikilemini sarsıcı bir biçimde yansıtıyor. Filmin orijinal adı " Pieta ", İngilizce'de "compassion", Türkçe'de "merhamet/şefkat/acıma" anlamına geliyor. Ayrıca "pietà", Michelangelo 'nun Vatikan'daki St. Peter Bazikilası'nda sergilenmekte olan eserinin de adı. Heykelde Meryem Ana, oğlu İsa'nın ölü bedenini taşıyor. Filmin bazı sahneleri, anne-oğul ilişkisi bakımından bu esere göndermelerde bulunuyor. Baş kahraman Lee Kang-do ( Lee Jung-jin ), bir tefeci için tahsilatçı olarak çalışan, kaybedecek hiç bir şeyi olmayan acımasız birisi. Borcunu ödemeyen kişileri sakat bırakarak onl

İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF)

Resim
Ekim ayının ilk gününden merhaba. Haftanın ve ayın başlangıcını güzel bir etkinlik ile değerlendirmek isterseniz size tavsiyem İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF) programına göz atmanız. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen festival 1-4 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da, 3–5 Ekim'de Ankara’da, 5–6 Ekim’de İzmir ve 5–6 Ekim’de Hatay'da sürecek. Etkinliğin bu yılki teması "Şehir ve Korku". Festivalden size iki tavsiyem var. Birincisi bu akşam saat 20:00'de Cezayir Restoran Konferans Salonu'nda düzenlenecek olan  "Tekinsiz Aile" başlıklı etkinliğin katılımcıları: Herman Koch, Gebrand Bakker, Elif Tanrıyar, Yekta Kopan ve Filiz Aygündüz. İkinci tavsiyem ise "Zamanda Yolculuk: Hafıza mı Kurgu mu?" isimli etkinlik. 4.10.2012 akşamı saat 20:00'de Ayfer Tunç, Stine Jensen, Müge Gürsoy Sökmen tarafından KargART'da gerçekleştirilmesi planlanıyor. Etkinliklerle ilgili detaylı bilgi için burayı inceleyebilirsiniz.

ETKİNLİK: ALTINCI BEYOĞLU SAHAF FESTİVALİ

Resim
Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenlenmekte olan 6. Beyoğlu Sahaf Festivali, 25 Eylül-14 Ekim 2012 tarihleri arasında Tepebaşı’nda konuklarını ağırlıyor. Sadece eski kitapları değil, dergileri, fotoğrafları, filmleri, tiyatro afişlerini, mektupları, kartpostalları ve bazı özel koleksiyonları da bulabileceğiniz etkinlikte, İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen altmış sekiz sahaf sizleri bekliyor. Ayaklarım beni götürüyor yine kitapların arasına. Terapim olsunlar istiyorum, yaşadığım ‘an’ları bazen unuttursunlar, bazen de o ‘an’lara tercüman olsunlar. Kitapların arasındayım, evet. Sevdiklerim ve sevmediklerim bir arada. Hayat gibi. Sevdiklerimi aralarından seçip çıkarmam gerekli. İyi bir yazarın kitabı ile okumaktan hiç zevk almayacağımı bildiğim popüler bir roman hemhâl bulunabilirmiş gibi. Ardından eski bir bavul tam karşımda… İçinde fotoğraflar, unutulmuş hayatlar…

Film Ekimi 2012 Önerilerim

Resim
Üniversitede okuduğum yıllarda Emek Sineması'nın önündeki upuzun Film Ekimi bilet kuyruğunda beklediğim zamanları, Emek Sineması'nda izlediğim Film Ekimi filmlerini hatırlıyorum. Evet, maalesef yine EMEK SİNEMASI olmadan yeni bir FİLM EKİMİ başlıyor.  29 Eylül - 7 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da Beyoğlu, Atlas ve City's Sinemaları'nda gösterilecek güzel filmler var. Genel satış  22 Eylül Cumartesi günü saat 11:00'de başlıyor. Ayrıntılı bilgi için buraya  göz atabilirsiniz. Otuz dokuz film arasından seçim yapmak hakikaten zor, bir de benim gibi yoğun bir işiniz varsa iş çıkış saatleri ve haftasonu dışında vaktiniz yok demektir. Her ne kadar Kuzey Sineması'na yer verememiş olsam da, zaman çizelgeme uydurabildiğimi düşündüğüm ve mutlaka gitmek istediğim filmlerin kesişim kümesinden ortaya çıkan listem şöyle: 1. Fransa-Avusturya ve Almanya ortak yapımı, yönetmen Michael Haneke 'den, Cannes'da Altın Palmiye alan AŞK                        

EDEBİYAT ETKİNLİĞİ: Sözünü Sakınmadan etkinliğinin son konuğu yazar Yekta Kopan oldu*

Resim
İstanbul Modern'in bir süredir her ay bir yazarın konuk edildiği Sözünü Sakınmadan isimli edebiyat etkinliğinin sonuncusunda konuk yazar Yekta Kopan oldu. Ömer Türkeş ve Semih Gümüş, İstanbul Modern Müzesi'nin bahçesinde yazara sorular yöneltti, yazar ise tüm samimiyeti ile cevapladı. Kaynak  : Muhsin Akgün 8.7.2012 Perşembe günü, etkinliğin başlayacağı 19:30'a beş kala İstanbul Modern 'e varıyorum. Bahçeye konulan sandalyelerin tamamına yakını dolmuş ve oturacak çok az yer kalmış.

EDEBİYAT ETKİNLİĞİ: İstanbul'dan Metin Arditi geçti. Romanı TURQUETTO hakkında konuştu*

Resim
İstanbul’da başlayıp, Venedik’te devam eden ve sonrasında İstanbul’da sona eren roman, farklı dinleri benimseyen topluluklarının İstanbul’da bir arada yaşadığı dönemde resim tutkunu bir çocuğun özgürlüğüne ulaşmaya çalışması, ulaşması için yaptığı fedakârlıklar ve ulaştıktan sonra yaşadığı ikilemleri anlatıyor. Baş kahraman Eli’nin yaşamındaki çatışmayı ve Eldivenli Adam isimli tablonun büyüsünü merak edenlere… Ağustos ayının başlarında Can Yayınları tarafından yayımlanan “ Turquetto ” isimli romanı ile Türkiye’de geniş ilgi ile karşılanan yazar Metin Arditi’yi ilk olarak Radikal Kitap ekinin 24.8.2012 tarihli kapağında görmüştüm.  Ömer Türkeş ‘in hazırladığı kitap tanıtımını okumuştum ve  kitabın konusu ilgimi çekmişti. Can Yayınları tarafından 4.9.2012 tarihinde Pera Müzesi ’nde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlikte konuk yazar olduğunu öğrendiğimdeyse okuma listemde yer alan kitabın okunma sırasını hemen öne alıp, okumaya başladım. 4.9.2012 tarihinde Pera Müzesi’ndeydim

Londra'nın güzel köşesi: WAPPING*

Resim
Yeni bir şehre gittiğimizde turist kitaplarının ilk sayfalarında yazanların dışında bir yer keşfetmek, şehrin asıl sakinlerinin yaşamlarına ortak olabilmek her zaman daha keyifli değil midir? Londra sakini taklidi yaptığım günlerden birinde yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim. Thames Nehri, sana bir de WAPPING gözüyle bakayım istedim!  2009 yılıydı ve Londra ’ya ilk defa gelmiş birisi olarak, Londra’nın kalbi olan City of London isimli bölgede yer alan bir avukatlık şirketinin denizcilik departmanında staj yapmaya başlamıştım. the City denilen bu yer, bankaların, Lloyd’s binasının, the Gherkin ’in, sigorta şirketlerinin ve diğer iş yerlerinin bulunduğu Londra’nın birinci zone’unda yer alan bir bölge. The City’de çalışmak, öğle yemekleri, akşam iş çıkışları ile tamamen bir film gibi. İş çıkışı birkaç kadeh içki içmeden eve dönülmüyor örneğin, hem de açken!

Mahir Ünsal Eriş - Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde

Resim
"(...) Sahi, gerçekten de cennette de âşık olacak mıyız? Orada da kıskanacak mıyız sevdiğimizi ölesiye, öldüresiye. Cennette olabilecek miyiz sevdiğimizle, aramıza ayrılık girmeden? İstememek olmasın orda bari, bırakıp gitmek olmasın hiç olmazsa. Gönül kapıları açık olsun, çalmadan girilsin içeri. (...)"  ["Bilye Hikmet" isimli öykü, s. 53.]

KİTAP: Tezer Özlü'den "Eski Bahçe - Eski Sevgi"*

Resim
Tezer Özlü’nün  1978 yılında yayımlanan  ilk kitabı Eski Bahçe, yazarın 1963 yılından sonra dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşuyor. Bu ilk kitap,  yazarın  1986 yılındaki  ölümünün ardından  daha sonra yazdığı öykülerle birlikte Eski Bahçe – Eski Sevgi (1987) adıyla yeniden basılarak günümüze ulaşmıştır. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitapta yirmi üç öykü yer alıyor. Öykülerden altı tanesi Almanca olarak yazılmış, yazarın ölümünden sonra kardeşi Sezer Duru tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Kitabın arka kapağında yazar, “edebiyatımızın lirik prensesi” olarak tanımlanmış. Yazarın yaşam, ölüm ve cinsellik ekseninde yaşamın anlamını arayan ve yazdığı her türlü metinde bu arayışını hissettiren farklı dili, metinlerin varlığından bağımsız olarak okuyucuyu sarmalıyor. Yazarın bilincinin ve bilinçaltının zaman zaman birbirine karıştığı ve an’ların hiç de sıradan olmayan bir anlatısının ortaya çıktığı anlatılar bunlar. Kitabın adında geçen “eski” kelimesi ile

ŞARKI ve FİLM: Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey

Resim
Afiş:   buradan Fotoğraf:  buradan   Video: youtube 1995 yılında Zeki Ökten, Yusuf Kurtcenli, Ömer Kavur, İrfan Tözüm, Erden Kıral tarafından çekilen Buluşma, Monte Kristo, Çünkü Onu Seviyorum, Ay Hikâyeleri, Hep Aynı isimli birbirinden bağımsız beş kısa film "Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey"i oluşturuyor. Film, kocalarının mezarı başında yıllar sonra karşılaşan iki kadının hikâyesini anlatıyor. Film ile aynı adı taşıyan şarkıda İlhan Şeşen imzası varmış. Ekşisözlükte buradan okuduğum bilgiye göre, Birsen Tezer'in hazırlamakta olduğu yeni albümünde bu şarkı  "Ne Tuhaf" ismi ile karşımıza çıkacakmış. Bakalım bilgi doğru mu? Merakla bekliyoruz. Birsen Tezer'in efsunlu sesinden şarkıyı dinlemek isteyenler için şarkının videosunu paylaşmak istedim: kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım kuru bir teselli bulurum ben kendi halime vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım  dağılıp giden bir sis hâlinde Not: Gerçekten de Birse

KİTAP: Ayfer Tunç'tan Memleket Hikâyeleri*

Resim
Ayfer Tunç, Türk Edebiyatı'nın öykü ve roman türünde eser veren en önemli yazarlarından. Yazarlık serüvenine ilk öykü kitabı “Saklı” (1989) ile başlamış olan yazarın son kitabı “Memleket Hikâyeleri” (2012). Bu kitap, Ayfer Tunç’un her yeni kitabını dört gözle bekleyen okurlarının beğenisini karşılıyor. Ayfer Tunç aslında Can Yayınları’nın yazarı. Fakat kendisine İletişim Yayınları'nın Memleket Kitapları dizisi için bir kitap yazması teklifi geldiğinde bu teklifi geri çevirmiyor ve İletişim Yayınları’na konuk oluyor. İşte “Memleket Hikâyeleri” kitabı böyle ortaya çıkıyor. Refik Halit Karay’ın 1919’da yayınlanan “Memleket Hikâyeleri” isimli kitabına da gönderme yapan kitap üç bölümden oluşuyor. Kitabın "Memleket Yazıları" olarak adlandırılan ilk bölümünde daha çok deneme, anı ve öykü türleri arasında bir tada yakın olan yazılar yer alıyor. Taşra, memleket, millet ve son olarak İstanbul (güzelleme ve ağıt) üzerinden memleket meselelerine toplum olarak nasıl bakt

FİLM: Toprağın Çocukları

Resim
                                                              Afiş, buradan alınmıştır. Köy Enstitüleri hakkında çoğumuz kulaktan dolma bilgilerle yetiniyoruz. Türkiye'nin kültürel gelişimine katkıları neydi? Neden, nasıl ve kimler tarafından kapatıldı? Hiç merak ettiniz mi? Görüşler çeşitli. Bir de kendi açınızdan konuyu değerlendirmek ve kendi fikrinizi oluşturmak ister misiniz? Toprağın Çocukları . Yönetmeni Ali Adnan Özgür; oyuncuları ise Erkan Can, Ezgi Mola, Türkü Turan, Şebnem Sönmez, Meral Çetinkaya, Ufuk Bayraktar, Menderes Samancılar, Öykü Çelik, Bahtiyar Engin, Müge Boz, Bertan Dirikolu. F ragmanı şöyle: youtube aracılığıyla

Hulki Aktunç: Merak Böceğinin İstilasına Uğramış Adam*

Resim
                                                                        Fotoğraf,  bu adresten  kopyalanmıştır. Dün "Dostluk"tan bahsetmişken, (bkz. burada ) bugün bir Hulki Aktunç öyküsüne denk geldim, paylaşmak istedim: "XIII Bir daha kimseyle Yek-Yek oynamayacağım. Kendi kendime de. Yaşlı dostumun dükkânına gitmeyeceğim. Hak etmediği bir dostluk veriyorum ona. Yanlış bir dostluktan incitici ne olabilir? İleniyorum sanma, eba . İlendiğim tek şey, yine sözcükler. "...karabatak sökün etti. Artık hiç kimseleri karşılayamayacağımız bu yıl," diye yazmıştım. Büyüsüne kapılıp sözcüklerin. Seni karşılamıştım. Seni karşılamıştım oysa. Sözcükler. Bir daha yalan söyletmeyeceğim onlara." (Hulki Aktunç,  Toplu Öyküler II, YKY, Yek Yek Oynayanlar ,  s. 49-50) Murat Gülsoy'un yazar Hulki Aktunç ile yaptığı söyleşiye ulaşmak isteyenler Sabitfikir dergisinde  bu söyleşiyi  bulabilirler.  2011 yılının Haziran ayında

Dostluk

Resim
Dostluk hakkında karalamak, karalamama yakışıklı bir fotoğraf eklemek istedim. Sonunda bulamadım ve idefix'ten içinde dostluk geçen kitapları arattım. Bulduklarımın çoğunluğu çocuk kitapları oldu, nedenini düşündüm. Aşk gibi, kitaplardaki; dostluk da çocuk kitaplarının ulaşılamazı, vazgeçilmezi. Bende anlamı çok deşilmiş bir kavram olduğunu o arama esnasında fark ettim. Sevdiğim özel insanlar var elbet. Ama istisnalar bir yana, gerçek dostluk var mı? Bir zamanlar, küçükken, safken, çok sevdiğim bir dostum olduğunu sanmıştım. Birbirimize mektuplar yazardık. Sevdiğimiz şarkıların sözlerini paylaşır ve biriktirirdik, yeni yabancı gruplar hep böyle türemişti bir zamanlar. Yalan söylediğini anlamadığım, anlamamama ek olarak asla yalan söylemediğim dostum ile aslında kendi hayal dünyamda bir oyun çadırı kurmuştum. Oyun çadırındaki saf dostluğu, dostum nefrete dönüştürdü. Ben bunu bile bile neden ondan nefret etmemiştim, hâlâ düşünürüm. * F otoğraf, hâlihazırda İstanbul Modern

Orhan Pamuk - Masumiyet Müzesi: "Roman, Müze ve Katalog Üçlemesi"

Resim
           (Fotoğraf buradan alınmıştır.) 2006 yılında Edebiyat alanında Nobel Ödülü 'ne layık görülen  Orhan Pamuk 'un ödülü aldıktan sonra yayımlanan ilk romanı Masumiyet Müzesi , dünya edebiyatında en çok konuşulan romanlardan birisi oldu ve 28 Nisan 2012 tarihinde açılan müze ile konuşulmaya devam ediyor. Ayrıca müzenin açılmasından onbeş gün sonra aşağıdaki katalog yayımlandı ve konu ile ilgili heyecan duyanlara bir "şey" daha armağan edilmiş oldu. Algodón: İlk baskısı 2008 yılında yayımlanan kitabı maalesef henüz okuyabildim. Kitap ile ilgili heyecanımı perçinleyen, tamamen kişisel bir mesele. Orhan Pamuk'u basından tanıdığım kadarıyla ve sadece başka iki kitabına üniversitede okurken tesadüf etmiş birisi olarak, hakkında bazı önyargılara sahip bir okuruydum. Ön yargılarımın kırılmaya başlaması, kendisinin  Saf ve Düşünceli Romancı  isimli kitabı ile başladı. Kitap, yazarın Nobel ödülüne layık görüldükten sonra verdiği Norton konuşmalarından derlen

Bir film: Gölgeler ve Suretler

Resim
Derviş Zaim'in yazıp yönettiği "Gölgeler ve Suretler"in benim için özel bir önemi var. Günlerden birgün Beyazıt'taki Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nin içerisinde yer alan Erenler Nargile ve Çay Bahçesi'nin kapalı salonunda elimde notlarım ile oturmuş elma çayı içiyordum ve yanımda bir adam elinde bir dosya ile oturmuş; zaman zaman okuyor, zaman zaman da kafasını kaldırıp etrafına bakınıyordu. O adam Derviş Zaim'di ve elindeki dosyanın kapağında, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, "Gölgeler ve Suretler" yazıyordu. Yazar ve Yönetmen Zaim'i tanımıştım ve elindeki henüz gerçekleşmemiş bir proje olduğuna göre ya bir kitap ya da bir film olacaktı... İşte film olarak karşıma çıkan bu dosya,  1963 olaylarını Kıbrıs Türklerinin gözünden aktarıyor.  Eflatun'un mağara metaforunun kullanılması, Platon'un idealar kuramının temsili, Karagöz Hacivat'ın Ramazan eğlencesi dışında ifade ettikleri... Özellikle f ilmin ilk sahnelerin birisindeki

Sivas Katliamı hakkında: "Menekşe'den Önce"

Resim
  Tarih: 2 Temmuz 1993 Yer: Sivas, Madımak Oteli Fazıl Say'ın müziklerini hazırladığı, Soner Yalçın'ın ise tutuklanmadan önce üzerinde çalışmakta olduğu belgesel, bugün, yani Sivas Katliamı'nın yıldönümünde, Akatlar MKM'de gösterilmiştir. Belgesel,  yaşananları Menekşe'nin gözünden anlatıyor. Olayı hiç yaşamamış; fakat, olay sonucu iki kardeşini kaybetmiş birisi olarak... Benim gibi belgeseli bugün izleme şansı bulamayanlar için, belgeselin televizyonda veya internette ayrıca yayımlanmasını diliyoruz.     *Fotoğraf,  http://www.kktcmedya.com/h4587-madimak_oteli_davasi_dustu.html  websitesinden alınmıştır.

Tomas Tranströmer - Kyrie

Resim
                                      “KYRIE”   Translation: Robert Be ly At times my life suddenly opens its eyes in the dark. A feeling of masses of people pushing blindly through the streets, excitedly, toward some miracle, while I remain here and no one sees me. It is like the child who falls asleep in terror listening to the heavy thumps of his heart. For a long, long time till morning puts his light in the locks and the doors of darkness open. Türkçe çevirisi: Cevat Çapan Bazen hayatım gözlerini karanlıkta açardı. Kalabalıklar sokaklarda görmeden ve kaygılı bir mucizeye doğru sürüklenirmiş gibi bir duygu, ben ayakta dururken görünmeden. Bir çocuk yüreğin ağır ağır atışını dinleyerek, korkudan ürpererek uykuya dalarcasına Sabah yavaş yavaş ışınlarını kilitlere yöneltip karanlığın kapıları açılıncaya dek. s. 23, Tomas Tranströmer - Ateş Karalamaları, Can Yayınları *Yazarın fotoğrafının alındığı websitesi:  http://th

Alejandro Zambra - Bonzai

Resim
"Saçma, tıpkı rüya gibi. Çünkü  bu  bir rüya. Aptalca. Seni anlamıyorum. Bir şey yok, saçma işte." Bonzai, s. 29. *Fotoğrafın alındığı websitesi:  http://static.diario.latercera.com/201104/1238887.jp g

Sine Ergün - Bazen Hayat

Resim
Aklımızda yer etmeme olasılığı olmayan ân'ları barındıran Beklenmeyen bir zamanda okunmak için kendilerini çağıran Kısa, fakat yoğun ve dolayısıyla içimize işlemeye müsait Hayatın dip köşelerinde saklı kalmışlıkları çekmecelerinden çıkaran Öyküler *Yazarın fotoğrafı www.edebiyathaber.net adresinden alınmıştır.

Yeni Türkü - İnatçı (1990, Vira Vira)

Resim
subaşında yapayalnız bir küçük kız  içli içli ağlamaklı  anlar gibi söğütler de döküvermiş  saçlarını durgun suya  gel seninle yüzelim biz sularda  usulca dalıp gönlümüzce  gel  billur sularda yenilensin  incitilmiş gülüşlerin gel biliyorum farklı değil nedenleri  ikimizin dertlerinin kendin gibi olabilmek istiyorsun  inadedip uymuyorsun  inatçısın ne hoşsun bu huyunla  söğütlerde senin gibi gel  billur sularda yenilensin  incitilmiş gülüşlerin  gel gel haydi  sularda yenilensin  incitilmiş gülüşlerin

Paul McCartney - My Valentine feat. Natalie Portman and Johnny Depp

Resim
Directed by Paul McCartney Featuring: Natalie Portman and Johnny Depp Cinematographer: Wally Pfister Editor: Paul Martinez Produced by: Susanne Preissler Klip ile ilgili daha fazla bilgiye  buradan  ulaşabilirsiniz.

Nâzım Hikmet Ran

Resim
Ellerinize ve Yalana Dair Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz. Arılar gibi hünerli, hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz. Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan. insanlar, ah, benim insanlarım, hele Asyadakiler, Afrikadakiler, Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları ve benim memleketlilerim, yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerik

Ayfer Tunç ile Sözünü Sakınmadan söyleşisinden notlar

Resim
21 Şubat akşamı günün yorguluğundan sıyrılmaya çalışırken, iliklerime kadar işleyen soğuğa rağmen, Tophane'nin yolunu tuttum ve benim için bir nefes alma alanı olan edebiyata sığınmak için İstanbul Modern'de buldum kendimi. Bir süredir Ömer Türkeş'in ve Semih Gümüş'ün soruları eşliğinde çeşitli yazarlarla yapılan söyleşilerin gerçekleştiği Sözünü Sakınmadan etkinliğinden bahsediyorum. Bu sefer konuk yazarın Ayfer Tunç olduğunu öğrendiğimde ilk işim rezervasyon için mesaj atmak oldu.  Etkinliğin başlamasıdan bir süre önce salona geçip Ayfer Tunç'u en güzel şekilde seyredeceğime inandığım bir yere oturdum ve söyleşi boyunca yazarlığını çok sevdiğim bu kadının düşün hayatına bir adım daha yaklaştığımı hissederek mutlu oldum. Etkinliğe katılamayıp, etkinlikte neler konuşulduğunu merak edenler için, söyleşinin gerçekten kesintisiz bir sohbet şeklinde sürdüğünü söyleyebilirim. Gerçi etkinliğin videosu yakında yayınlanacaktır ama ben yine de size ufak